En klasik sorulardan biridir çocuklara sorulan "Hangi takımı tutuyorsun?" ve belki de geleceğini etkileyen. Çünkü tutulan takımın değiştirilmesi hoş görülmez, değiştiren yadırganır ve hatta terslenip dalga bile geçilir. Bu yüzden soru önemlidir ve cevabı oluşturan etkenler genelde aynıdır. Büyük çoğunluğumuzun tuttuğu takım örnek aldığı, değer verdiği, sevip saydığı bir büyüğünün takımıdır. O kişi o takımı tutuyor diye takım tutulur. Benim taraftarlığımın başlangıç noktası da aynıdır. Bana da benzer soru sorulunca ben babama sormuşum hangi takımlısın diye. O da Beşiktaş demiş ve başlamış Beşiktaşlılığımız. Gerçi babam da o güne kadar sadece lafta kalmış taraftarlığı, kadroyu sorsan sayamazmış ama benimle beraber öğrenmiş o da. O zamanlar Kırıkkale de oturuyorduk. Orada da yerleşmiş bir takım ve taraftarlık olmadığı için takımı ne yapar ne eder bilemedik tabii. Sonradan Ankara'ya taşındık ama o zamana kadar Beşiktaşlılık hepten işlemiş zaten. Üstüne bir de Gordon Milne dönemi ile iyice kanıksadım takımımı. Halbuki küçüklüğümde bir Kırıkkale takımının yerleşik bir futbol kültürü olsa belki İstanbul'un içinden çıkan bir semt takımı yerine Kırıkkale'nin bir takımını tutabilirdim.
Genelde en klişe cümlelerden biridir neden şehir takımlarının taraftar desteği yeterince yok? Hep örnek olarak gösterilen İngiltere'nin aksine ülkemizde görülen durum budur. En çok İstanbul'dan çıkma üç takımının isminin sayılması ve o takımların taraftarlarının çoğüunlukta olması. Sebebi aslında biraz da geçmişten kalma. Çünkü aslında şehir takımlarının bir çoğunun kuruluş tarihi yeni denilebilecek tarihler iken İstanbul takımlarının asırlık ömre sahip olması ve futbolun İstanbul'dan tüm Türkiye'ye yayılması, yayılırken de İstanbul için semt takımı olan takımların da popülerliğinin yayılması. Diğer bazı semt takımlarının ise yönetimsel hataları ile tarihin tozlu yapraklarına karışmasının da katkısı yadsınamaz. Hep örnek gösterilen İngiltere'de şehir takımlarının zaten büyük çoğunluğu İstanbul takımları denilen takımların oradaki muadilleri kadar hatta onlardan da yaşlıdır. Misal Sheffield FC kulubü. adını bilmeyiz ama 1857 tarihinde kurulmuş olması ile dünyanın en yaşlı futbol kulübüdür. Ya da diğer takımları da benzerdir. Dolayısı ile şehir takımı kültürü aslında yeni yeni diyebileceğimiz bir durumdur. Taraftarı olan takımlarımıza bakarsak zaten onlarında kuruluş tarihlerinin oldukça eski olduğu ve varlıkları üst düzey liglerde sürdürdükleri gözükmektedir. Örneğin kuruluş tarihleri ile vermek gerekirse Ankaragücü 1910, Göztepe 1925, Karşıyaka 1912, Altay 1914, Adanaspor 1954, Adana Demirspor 1940 takımlarını sayabiliriz. Göztepe'nin şu an alt liglerde mücadele ediyor olması da gene yönetimsel bir durum yüzünden, liglerden peşi sıra düşmeleri ve sanırım Uefa'dan da aldıkları cezalar sonucu fakat geçmişten sahip olduğu taraftarlık kültürünü devam ettiriyorlar. Diğer takımlarımıza baktığımız da ise bir çoklarının kuruluş tarihinin 1960 lı yıllar civarinda görebiliyoruz. Bunlardan da belli dönemlerde gerek ligde peşpeşe sezonlarda üst sıraları zorlayanlar, gerekse Türkiye Kupası'nda final ya da yarı final başarısı gösterenler de zaten kendi taraftar gruplarını oluşturabilmiştir. Bunlara da örnek olarak verebileceklerimiz de Trabzonspor 1967, Eskişehirspor 1965, Bursaspor 1963, Sakaryaspor 1965, Kocaelispor 1966.
O halde takımlarımız ya da yazarlarımız niye şikayet ediyorlar tribün ilgisinden anlamıyorum . Çünkü takımlarımız ortaya bir rekabet unusur ortaya koyamazken, nasıl tribünlere taraftar çekmeyi ya da genel olarak taraftar sayılarında bir artış göstermesini bekliyorlar? Mesela Ankara'da Gençlerbirliği üzerinden gidersek, Ersun Yanal'ın çalıştığı dönemde yarışmacı kimliği kazanmak üzere iken, ligde başa güreşmeye başlamışken, Avrupa Kupalarında başarı ile mücadele ederken tribünlere hatırı sayılır bir taraftar kitlesi çekmeye başlamışken, gerek Ersun Yanal'ın takım değiştirmesi (Milli Takıma geçmesi) gerekse de yapılan yatırımın devamının getirilmemesi sonucu o günlerde temeli sağlam atılabilecek bir taraftar kitlesi de oluşturulabilecekken geri adım atılması sonucu taraftar oluşumu da oldukça sekmeye uğramıştır. Ya da diğer takımlara bakalım. Hedefsiz kaldıktan sonra yerleşik taraftar kitlesi olmayan takımların destekleri bir anda azalır. Misal bir takım ligden düşmeye adayken tribünleri dolarken, o tehlike atlatılıp takım düzlüğe çıktıktan sonra hedefi kalmayınca tribünleri bir anda boşalmaya başlar.
O halde yapılması gerekenler neler olabilir? Özellikle şehir takımlarının yapması gerekenler tribünlere seyirciyi çekmeye çalışmak olmalı. Misal tribüne gelen 12-18 yaş arası çocuklara, karı koca veya ailesi ile gelenlere biletler de indirim veya sonraki maçlar için indirim veya bedava bilet imkanları sunulabilinir. Takımların okullara ziyaretleri sağlanabilir veya takım antremanına okulların katılımları sağlanıp forma, takım tişörtleri, bayraklar ve hatta maç biletleri sağlanabilir veya sürekli bedavacılığın da önüne geçebilmek için kombinelerde indirim sağlanabilir ya da bedava uygulaması belli bir yaşa kadar örneğin 14-15 li yaşlara kadar olabilir. Bu gruplara da tribünde belli bir yer ayrılarak haksız kullanımların da önüne geçilebilinir. Takımlara biraz daha sosyal sorumluluk gerektiren projelere katılarak takıma sempati sağlanbilir. Ama gene de en önemlisi belli bir başarı sağlamak. Ligde kısa sürede kolay olabilecek bir durum olmasa da en azından Avrupa Kupalarına katılabilmek veya en azından kupada mümkün olduğunca üst turlara çıkabilecek şekilde yatırımlar yapmak. Yani kısaca ortaya bir hedef koyabilmek ve hedefi olan bir takım ortaya çıkarmak ve taraftara yönelik kazanımlar için çalışmalarda bulunmak gerekiyor.