31 Ekim 2009 Cumartesi
Yaptılar Bir Hâyır..
Radyodan maçı dinlerken bir yandan da internette dolanıyordum. Eksisozlukte Digiturk'ün Türksattan LigTv yayınının izlenebildiğini görünce önce inanamadım. Sonra bizatihi denedim. Gerçi dakikalar altmışı geçmişti ama maçı sonuna kadar seyredebildim. Hala da yayın açık. İşin güzel tarafı şimdilik Spormax kanalı da açık. Bakalım ne kadar sürecek?
30 Ekim 2009 Cuma
eMo 'yu UzayLı Sanıp TaşLadıLar
29 Ekim 2009 Perşembe
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı
28 Ekim 2009 Çarşamba
Mire Chatman
27 Ekim 2009 Salı
Geçmiş zamanlarda hexadecimal de kullanmışız...
Uzunca bir süredir dokunmadığım eskiden kalma notlar, kitaplar ve birçok ıvır zıvır vardı. Eylül sonunda askerden gelince hazır da henüz işe başlamamışken bunlara bir el atayım dedim. Aralarında ta üniversiteden kalma notlar dahi çıktı. Zamaında kıyıp atmamışız. Hele ki 2004 Ocak ayında üniversiteyi bitirdiğimi düşünürsek bu kadar zaman iyi durmuş diyorum bu notlar. Muhtemelen 2. sınıf programlama laboratuarı dersinden kalma. Sene de sanırım 2002. Ama tam emin değilim işte. Hey gidi günler diyorum şimdi. Ödevleri ceza puanı almadan zamanında yetiştireceğiz diye az sabahlamamıştık. Gerçi ödevlere geç başlamanın da etkisi fazla idi ama neyse. Mesele zaten nostalji yapmak. Notlar arasında zamanında basit bir metin düzenleyici programcık için aldığım ve tuttuğum bilgiler de vardı. Sanırım assembly de yazmıştık bunu. Tam emin değilim gerçi. Orada tuş alımları için hexadecimal kodlarını çıkarmışım. Bazı tuşların değerlerini de not etmişim. Bunlardan bir kısmı aşağıda
Escape 0x11B0
Up 0x4800
Left 0x4b00
Right 0x4d00
Down 0x5000
F1 0x3B00
....
F10 0x4400 (F1 - F10 arası Yüksek öncelikli (*) değeri hexadecimal olarak 1 artıyor)
Insert 0x5200
Delete 0x5300
Home 0x4700
End 0x4f00
Page Up 0x4900
Page Down 0x5100
Yorucu ama güzel bir ödevdi diye hatırlıyorum. Şimdikiler bu tip işlerle uğraşıyorlar mı bilmiyorum. Çünkü Java her yeri kapladı gibi duruyor.
* (Yanlış hatırlamıyorsam bu şekilde deniliyordu)
25 Ekim 2009 Pazar
Ne oluyor bu Galatasaray kalecilerine Kadıköy'de?
Sorun aslında direk beni alakadar eden bir sorun değil ama bence dikkat çekici bir durum. Elleri ayakları birbirine dolanıyor. Ya ikisi birden ya elleri dolanıyor ya da ayakları. Bu gece de Leo Franco geri paslarda oldukça başarılı bir performans gösterdi Fenerbahçe için.
Bazen Yapamamak İyidir
Ekrem Dağ'ın 83. dakikada attığı golün kısaca özeti budur aslında. Kendisi de maç sonunda zaten belirtiyor topa dokunamadım diye. Çünkü dokunsa kuvvetle muhtemel Ivesa topun geçişini engelleyecek. Dolayısı ile Ekrem'in topa dokunamaması daha hayırlı olmuş. Golü görünce herkesin aklına farklı goller gelebilir ama benim aklıma Sergen'in Chelsea'ye attığı ikinci gol geldi. Onda da Sergen seken topa değememiş, Sergen'in topa değeceğini düşünen Cudicini müdahele için zıplamış ve topa değememişti.
23 Ekim 2009 Cuma
D-Smart mı D-Fool mu?
Bence gecenin en önemli sorularından birisi bu. Güzel maçı açık kanaldan vereceğiz demek. Hatta vermek. Ama insanda bir maç izleme keyfi bırakmıyorsunuz ki. Salı akşam şampiyonlar ligi maçlarının yayınlanmamasından bile daha kötü idi bu akşam yaptıkları. Maç boyunca Digiturk'ün adını anmamaya çalışmaları komedisi yetti derken 2. yarıda yayının resmen içine eden koskocaman bir logo ile maç izleme keyfimizi kaçırdılar. Daha da kötüsü elbette kendilerine oldu. Çünkü olası yüzlerce belki binlerce aboneyi de daha şimdiden kendilerinden soğuttular iyicene. Ayrıca aynı rezaleti yaşattıkları abonelerini saymıyorum bile.
Not: Affına sığınarak ekran görüntüsünü direk arielortegadan aldım.
21 Ekim 2009 Çarşamba
Sonunda....
Mustafa Denizli bu gece Beşiktaşımızın aldığı 1 puan sonucunda Şampiyonlar Ligi'ndeki kendi puan rekorunu kırmış oldu. Umarız geliştirmesi 3'er 3'er olur....
20 Ekim 2009 Salı
Bjkbloglar.com
Blog aleminin sayılı Beşiktaş'lı bloglarından haberdar olmak artık çok daha kolay.
Bir fikir-düşünce eyleme dönüştü ve Bjkbloglar.com yayın hayatına başladı.
Haydi o zaman Omuz Omuza.
Katılmak için info@bjkbloglar.com 'a mail atmanız yeterli.
Tabi ki esas koşul Beşiktaş'la ilgili içeriğe sahip bir blog olmalıdır.
Not : Blog yayınına yeni başlayan biri olarak ben de başvuruda bulundum. Sağolsunlar kırmadılar...
Diego Armando Maradona
Büyük ounculardan büyük teknik direktör olur mu? Bu soru genelde olmaz cevabının verildiği ve istisnanın kaideyi bozmadığı bir cevaba sahip. Benim bildiğim Johan Cruyff haricinde başarılı olan büyük bir futbolcu yok. Diego Armando Maradona'nın teknik direktörlüğünü yaptığı Arjantin milli takımının şimdiye kadar çoktan gruplardan çıkmayı garantilemiş olması gerekirken bunu son maça bırakıyor olmaları da bu sorunun kalasik cevabını doğrular görüntüde. Bakalım Maradona milli takımı ile kara kıtada ne yapacak? Şimdilik sahada karşısına çıkan 5-6 adama çalım atması onun için daha kolaymış gibi duruyor.
20 yaş ve altı yükselen yıldızlar...
Seçim Uefa'nın...
İsmail Köybaşı da Uefa tarafında parlaması beklenen isimleri arasında sayılmış.
Beşiktaş'ın geleceğe yatırım amaçlı yapılmış genç transferlerinden. Her ne kadar bonservis bedeli olarak Gaziantep'e yüklüce bir miktar ödemiş olsak ta bu çocuktan oldukça umutluyum. İnşallah Beşiktaş'ın sol kanadının uzun bir süre yeni bir isme ihtiyacı kalmaz. Gerçi Beşiktaşımızın son yıllarda genç yıldızları öğütme konusunda gösterdiği büyük başarı ortada olsa da gene bu seneki transferlerin o silsileye katılmayacağına inanıyorum.
Uefa'nın Haberi
18 Ekim 2009 Pazar
Nostalji
17 Ekim 2009 Cumartesi
IsoBuster
14 Ekim 2009 Çarşamba
Esaretin Bedeli
Kısaca karısını öldürmekle suçlanan ve Shawshank hapishanesine gönderilen Andy Dufresne'nin (Tim Robbins) dostu Red'le(Morgan Freeman) planlarını, düşüncelerini, dosluklarını ve hapishaneden kaçışını anlatan film. Klasik olarak bir hapishaneden kaçış öyküsünün dşında kalan ve de şimdiden klasikler arasında yerini alan bir flim.
Ama içersinde hayalleri olan bir insanın asla umudunu kaybetmemesi gerektiğini bazı engeller olsa bunun insanın düşüncelerin ve de hayallerine ket vurmaması gerektiğini, insanın bir amacı olduğu müddetçe gerçekten şartlar ne olursa olsun insanca yaşayabileceğini anlatıyor.
Franak Darabont tarafından Stephen King’in eserinden uyarlanarak 1994 yılında çevrilmiş bu flim sinemaseverler tarafından başyapıtlar arasında kabul ediliyor. 7 dalda Oscar adayı olan bu flim aynı yıl aday olan “Forrest Gump” ve “Pulp Fiction” gibi diğer kaliteli flimler yüzünden belki de çokca hakettiği heykelcikleri alamamıştır.
Morgan Freeman ve Tim Robbins’ın harika oyunculuğuun yanısıra sağlam kurgusu ve senaryosu ile kesinlikle izlenilmesi gereken bir flim. Herkesin istediği bir sonla bitmesine rağmen herkesin beğenisi kazanan bir flim. Sadece belli bir grup tarafından değil hemen hemen her kesimden insanın beğenisini kazanmıştır. IMDB listesinde en iyi 250 flim arasında üst sıralarda yer alması da bunun bir kanıtı olsa gerek. Eğer bir flim koleksiyonunuz içerisinde mutlaka bulunması gereken bir flim.
13 Ekim 2009 Salı
Tarih Öncesine Dönüş…..
Belçika maçı sonrası dikkatimi çeken bir durum oluştu. Ermenistan ile Çarşamba akşamı Bursa’da oynayacağımız maçın sonucunda grubu dördüncü bitirebilme ihtimalimiz bile var. En son hangi grup elemesinde bu ihtimal başımıza gelmişti hatırlamıyorum ama baya bir önce olması gerekli. Bunu da bir araştırmak lazım.
11 Ekim 2009 Pazar
Maksat Muhabbet Olsun
Belki ne diyor bu saçmalamış gene diyeceksiniz ama olsun maksat muhabbet olsun yazmak bahane...
Öncelikle birseyler yazabilmek zor zanaat gerçekten.. Aslında zor sanat demek daha doğru olur kanımca çünkü herkes karın doyurmak için kullanmıyor. Dolayısıyla zanaat demem de doğru olmaz. Sanat en şık sözcük gibi. Her ne kadar Arapça kökenli olsalar da ben onları Türkçe sözcükler olarak kabul ediyorum ki onca yıl hatta yüzyıllarca kullanmışız artık Türkçe olarak kanıksamış olmamız lazım.Türkçe sözcüklerin anlam kaymasına uğramasını ve yanlış yerlerde yanlış manalar ile kullanılmasını sevmiyorum, hoşlanmıyorum. Ne yapıyım yapım böyle... Artık mazur görürsünüz beni.
Neyse sanat mı zanaat mı diyerekten lafı fazlaca dolandırtıktan sonra başlangıç noktasına dönersek iki lafın belini kırmak, lafları ard arda dizebilmek, keyifli bir sohbet edebilmek ya da yazı yazabilmek gerçekten zor. Genelde de benim zorlandığım konuların başında geliyor bu mevzu. Sohbeti alıp bir yerlere taşıyabilmekten ziyade bir şekilde konuşmaya başlayabilmek zor ya da aslında çok güzel bir girizgaha sahip olduktan sonra ucu havada asılı kalaraktan devamını getirememek zor. Belki cümlelerin havada asılı kalmasından kaynaklı karşı tarafın lafın devamında neler geleciğini bekleme sürecinde senin yüzüne alık salık bakarken senin o esnada kafanda acaba ne desem de durumu toparlasam ya da lafın sonunu bağlayabilsem derken ve de sonunu bağlayamayınca benim de sık sık olduğum gibi işte böyle kasmakmaktan midene giren ağrılar eşliğinde cümleleri tamamlamak zor geliyor. Sonra da işte birden lafın birmesi sözün kalmaması ama o arada ki vaktin de bitmek bilmemesi.
Esasen durumun kaynağı belki de düşünmeden konuşmak. Cümleleri bir düşünce süzgecinden geçirmeden bir anda konuşma sevdasına kapılaraktan öylesine ard arda dizmeye çalışmanın sonucu olabilir. Ya da bu sevdaya dar kelime hazinesine rağmen tutulmak ve de kaynakların çabuk tüketilmesine binaen ortada öylece kalakalma durumu da olabilir.
Vel hasıl kelam insanoğlu bu bi konuşmaya başlayınca susumuyor. Susmadıkça ve de bu konuda ısrar gösterince de saçmalamaya başlıyor. O yüzden ben de fazla uzatmadan ve de saçmalamadan ve de daha da önemlisi oluşturduğumuz karizmayı tüketmeden dutumu yiyeyim bari de o vakur olduğuna inandığımız duruşumuza halel gelmeden noktayı koyalım.