3 Ocak 2010 Pazar

Avatar Filmine Geç te Olsa Bir Bakış



Askerden döndükten sonra arkadaşlarla ne zaman bir sinema muhabbeti açılsa ilk başlarda geçen bir film idi. Avatar geliyormuş, gelecekmiş, şöyle iyiymiş; böyle iyiymiş diye. Sonunda merakımız giderdik arkadaşlar ile ilk gösterime girdiği gece saat 00:30 seansı ve XpanD 3D ile izledim. Gecenin o saatinde sinemada film seyretmenin keyfi de ayrı bir lezzet. Buna ayrıca ve birkaç kere tekrarladıktan sonra değinmek gerek.
Avatar’a dönersek filmde kullanılan teknoloji açısından bir Star Wars, Terminator, Terminator 2 ve Matrix gibi bir mihenk taşı olduğunu düşünüyorum. Terminator 2’nin de James Cameron çektiğini hatırlatmak ta fayda var ki bu Cameron’ın teknolojiye olan düşkünlüğünün bir yansıması olarak görülebilinir. Filmin James Cameron’a bir fikir olarak yansıması çeşitli kaynaklarda çocukluğunda okuduğu bir romana ve filme dayandığı belirtiliyor. Fikri hayata geçirmekse Titanic’in çekiminin hemen ertesinde niyetlendiği ama o zaman ki teknolojik imkanlar nedeni ile gerçekleştirmeyi beklediğini biliyoruz. 2005’te Avatar filminin çekimlerine başlaya kadar ki süreçte çektiği “Expedition: Bismarck”, "Ghosts of the Abyss" ve "Aliens of the Deep" belgeselleri ile hem 3 boyutlu kamera tekniğini kullanmış oldu hem de Avatar filminin sahip olduğu o gerçekçi ama öte yandan da masalsı flora ve fauna için yeterli ve gerekli veriyi elde etmiş oldu. Ayrıca Cameron’ın Rusya’da 30 günlük te olsa uzay eğitimi aldığını da hatırlatmakta fayda var. Bu film için çalışmalar yapılırken geliştirilen 3 boyutlu kameraya, Cameron ve görüntü yönetmeni Vince Pace’in geliştirmelerinde göstermiş oldukları çalışmalardan dolayı Sony "Pace-Cameron” adını verdi.
Bu kadar uzun bir girizgahtan sonra filmle ilgili ilk öneri kesinlikle 3 boyutlu seyredin. Normal gösterimini izlemedim gerçi muhtemelen onda da gerçekten muhteşem görünüyordur ama olayın şimdiye kadar kilerden farkını ve tadını tam olarak alabilmek için gerçekten de bu şart. Kendinizi direk olayların içinde hissetmek istiyorsanız ve bu görsel şölenin tadına varmak istiyorsanız mutlaka 3 boyutlu deneyin. Tekrardan söylemiş oluyorum ama gerçek bu.
Filmin hikayesine gelirsek aslında öyle ahım şahım diyebileceğimiz çok da orijinal bir öyküsü yok hatta tarihisel süreçte baktığımızda da oldukça tanıdık. Kısaca 22 yüzyılda Pandora adlı bir uyduda doğal ortamda yaşayan insanımsı Navi halkının topraklarında bulunan değerli bir madenin uzaklardan gelen ve bu madeni çok isteyen teknolojik olarak üstün bir başka medeniyet tarafından istenmesi sonucu ortaya çıkan mücadele ve Navi halkının arasına bir Avatar ile karışan Jake Sully’nin hikayesi. Jake’in Navi halkının arasına karışınca zamanla onları benimsemesi, kendini onlardan biri olarak hissetmesi, hatta Neytiri’ye aşık olması ve sonrasında da kendi ırkına olan mücadelesini içeriyor. Filmi izlerken genelde ilk akla gelen Amerika’nın Irak işgali ve Navi halkının Kızılderililere benzetilmesi. Ama tarihsel sürece baktığımızda Beyaz Adam’ın altın ve elmas için Afrika işgali, İspanyolların Orta ve Güney Amerika’da ki altın, yakut ve diğer değerli taşlar için işgalleri gibi kısaca zayıf ama asıl önemli olanın hayat olduğunu idrak eden bir halkın elinde olanın kıymetlinin teknolojik olarak üstün ve gözü bu maddeden başka bir şey görmeyen tarafların mücadelesi. Senaryonun içinde herhangi bir mantıksızlık, hikaye boşluğunun yada senaryo kopukluğunun olmaması da her ne kadar bilindik dese de bir artı ve doyurucu. Her ne kadar filmin sonu günümüz gerçekleri ile uyumsuz olsa da bunda bir nevi özür gibi görebiliriz belki. Gerçi benim tahminim bu kadar değerli olan bir maddenin; filmde bahsettiğine göre milyarlarca dolar değerinde; öyle tek yenilgi ile bırakılmayacağı ve bir devamın olacağı yönünde ama gene de bitmişte olabilir tabii.
Filmde ki teknolojinin yanı sıra başta da belirttiğim üzere Pandora’nın sahip olduğu flora ve fauna’nın sizi de içine alması. Gerçekçi ama bir yandan da masalsı ortamı, tür çeşitliliği ve görselliği ile sizi içine çekmesi. Filmle bana göre güzel ayrıntılarından birisi de; eğer filmin görselliğinin büyüsünden dikkatimden kaçmamış ise; sizi diğer bazı filmlerde olduğu gibi “Yıl XXXX” şeklinde belirtmemesi ve sizin bunu (en azından ben oradan anladım) video günlüğünde bulunan tarihte saptamanız. Sonuç olarak verdiğiniz paraya kesinlikle değecek bir film sunuyor size ve benim filmin sonunda arkadaşlarıma belirttiğim gibi bundan sonra sinemada film seyretme ile ilgili beklentilerimizi bir üst kademeye taşıyan bir film oldu. Artık diğerlerini seyrederken nasıl zevk alabiliriz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder